Nefret, İstanbul ve İstanbul’un Kaybedilmiş 25 Yılı
Ceza’nın Türkçe Rap için önemli olduğu kadar, benim çocukluğumda da büyük yeri var. Nefret grubu adı altında yaptığı İstanbul, Anahtar gibi parçalar hem sözleri hem müzikal alt yapılarıyla beni çok etkilemiştir. Hala daha iyisinin geldiğini düşünmüyorum ya, konumuz şimdi bu değil. Peki konu ne? Konumuz İstanbul ve paralelinde memleket.
Bir dönemin tarihini incelerken, o dönemde çıkan sanat eserlerinin incelenmesi önemli bir mesele. Çoğu zaman bir şekilde hakim güç tarafından yazılması çizilmesi engellenmiş meselelerin, dönemin müziği, şiiri, sineması, romanları aracılığı ile açığa çıkarılabildiği bilinen bir şey. Sanat, sansürü aşmak için güzel bir araç çünkü. Gerçi inceleyeceğimiz parçalar sansüre ihtiyaç duyulmamış eserler. Neyden şikayet ediliyorsa direkt kıvırmadan söylenmiş.
Nefret’in hala dinlediğim “İstanbul” ve “Anahtar” parçalarını da bu yönüyle dinleyip, bugünün İstanbul’u ve Türkiye’si ile karşılaştırdım. Hiçbir şeyin değişmediğini görmek canımı sıktı. Gelin önce parçaları birlikte dinleyelim:
Şarkıları can kulağıyla dinlediysek kısa ve öz bir değerlendirmeye geçelim.
Şöyle İstiklal’de bir yürüyüş yapın. Şarkıda geçtiği gibi en güzel yerlerde yabancılar mutlu mesut yaşarken, Türk insanı ne durumda bir bakın. Ben yerlilerle yabancıları birbirinden ayırt etmekte hiç zorlanmıyorum. Mutlu ve neşeli insanlar yabancı, somurtan insanlar bu ülkenin vatandaşı. Haklı mıyım kendinize bir sorun.
Sokaklar ve trafik magandalarla dolu mu değil mi kendi kendinize bir sorun.
Bu parça çıkmadan bir sene önce 1999 depremi olmuştu. Şarkıda “7.4’lerle ilgilenmeyin sakın” diyerek eleştirilen depreme hazırlıksızlık ve hali hazırda depremden yara almış insanlarla ilgilenilmemesi konusunda bugün bir değişiklik var mı? Depreme hazırlık için ne yaptık? 6 Şubat depreminin yaralarını ne kadar sardık?
Gelir adaletsizliğine çözüm bulduk mu? 2000 yılında sokak çocuklarının çokluğundan şikayet edilmiş. Bugün sokakta mendil satan çocuk sayısı daha mı fazla, daha mı az?
Soyunan insanlar düşünen insanlardan daha çok mu değer görüyor, daha mı az?
Denizlerimizin kirliliği ne durumda bir bakın.
25 yıl, yani çeyrek asır… Ben geçen süreyi ve soruların cevabını düşündükçe sadece üzüldüm. Kısır bir döngü içinde yaşam mücadelesi veriyoruz sadece. Cem Karaca’nın “bindik bir alamete” parçasında anlattığı gibi:
“Yerel ve genel seçim
Seçin bakalım seçin
Ki dön baba dönelim
Aynı yere gelelim”
Hayırlı işler.